21 Eylül 2012 Cuma

Çevremizdeki Ağaçları Tanımakla Başlayalım.


Sevgili Muazzez İlmiye Çığ ile sevgili Hayrettin Karaca, televizyonda yaptıkları bir konuşmada şöyle diyorlardı:'' artık insanlar sokaklarındaki ağacı tanımak, öğrenmek istiyorlar'' bir diğeri ise bunu yürekten destekleyerek ''bu büyük bir başlangıç'' diyordu. Başka bir programda ise,''Tüketen Tüketimi'' anlatıyordu. Türkiye'nin yüzyıllık çınarları, yaşadıkları deneyimlerden ve engin bilgilerinden yararlanarak kaynakların sınırlı olduğunu, ileriyi düşünerek 10-20 yıl sonrasına bakarak gençlerin yaşaması gereğini, hayat alışkanlıklarını bu yönde oluşturmaları gereğini, anlatıyordu.

Hayrettin Karaca Tema Vakfını kurarken toprağın değerini biliyordu; kaybedilmemesi gerektiğine
toplumu inandırmak istiyordu. Elinde filmler Türkiye'i ve dünyayı dolaşıyor, ülkemizdeki erozyona dikkat çekmeye davet ediyordu insanları. Hollanda'da dinledim ilk kendisini, 2 saatlik uzun bir sunumdu. Lisedeyken Doğal Hayatı Koruma Derneğine üye olmuş, ülkemdeki gelişmeleri elimden geldiğince takip ediyordum. Aradan yıllar geçmiş üniversite bitmiş Rotterdam'da çalışıyordum.  ''Hayrettin Karaca geliyor!'' denince hemen atladım gittim; dinledim; üzüldüm hatta kahroldum; pek çok kişiye anlattım; çocuğuma anlattım. Hayatım boyunca da toprağa ve onu tutan yeşile saygılı oldum. Bazen bu da yetmiyor; tehlikenin kapımızda olduğunu anlatmak; başkaları tarafından önemsenmesini sağlamak; gücüm yettiği kadar ekmek; biçmek ve kendimi geliştirmeye çalışıyorum.

Çocuğumun nasıl bir geleceği olacağını, onun çocuğunun nasıl bir geleceği olacağını şöyle gözlerimi kapatıp düşünüyorum. Nasıl bir tablo mu? Hiç iç açıcı değil bu tablo..Hızla açılan yollar, bilinçsizce dikilen binalar, hiç  bir ön çalışması yapılmadan inşa edilen köprüler geçitler hızla toprak kaybına sebebiyet veriyor. Kalkıp 1000-2000 yıllık ağaçları huzur içinde ormanlarında yaşarken gördükten sonra ülkeme dönüp hızla tüketilen doğal kaynakların nasıl yerine geri konulabileceğini düşünüyorum. Çözüm bence eğitim eğitim eğitim. Sevgili Muazzez İlmiye Çığ ve Sevgili Hayrettin Karaca gibi, Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi kurucusu Sevgili Nihat Gökyiğit gibi, soyları gibi yiğitçe davranabilen Hocalara ihtiyacımız var, onların asırlık tecrübelerine ihtiyacımız var. Bizlere örnek oluyorlar; yol gösteriyorlar. Keşke yeni nesil iş adamlarımız da konunun önemini kavrayabilse, yeşile, toprağa gereken değerini katabilse; şuanda tarım yapayım ürün satayım organik falan.. köşeyi döneyim şeklindeler..benim algım bu. Umarım yanılırım. Bir şarap bağı kurar kendi markamı yaparım; zeytin yetiştirir satarım. Elbette bölgeye iş gücü olarak, büyük katkı sağlıyor bu projeler ancak topyekûn bir gelişme halen söz konusu değil. Yıllar yılı vatandaş olarak, vergi katkısı sağladığımız büyük GAP projesi nereyi suluyor? Nasıl bir tarımsal kalkınma sağladı? Ben bilmiyorum;bilen varsa açıklasın..yıllar yılı GAP'ı bekledik. Kaliteli ucuz ürün gelecek sandık bol bol şehre insan geldi bi dolu nüfus bi dolu vergisiz kazanç kapısı açıldı. Bu verimli araziler gözlerimiz önünde kanla sulandı bir tek..   
                                                                   
Dün bahçıvanlık sınıfında geçen konuşmalar bana moral verdi. Herkes evinin köyünün bulunduğu bölgelerde geçmiş yıllara göre daha aydın bir kesimin, tarım ve hayvancılıkla uğraştığını, her yaptıklarını bilimsel, programlı yaptıklarını anlattı. Sınıf arkadaşlarımın, kimi Karadeniz bölgesinden, kimi Trakya'dan kimi güneyden örnekler verdi. Demek artık tersine göçün başladığının sinyalleri, hafif sönük de olsa gelmeye başlıyor. Bilinçli tarım ve hayvancılık hem verimi artıracak, hem fiyatları düşürecek hem de sağlıklı gıdalar yemeğe başlayacağız demek olur ki süper bir şey. Geçen kış soğanın kilosuna 3TL vermek; Çin sarımsağı yemek yine bu yaz İspanyol marulu kemirmek inanın çok üzdü beni. Hiç olmazsa soğan,sarımsak, marul...tropikal bir meyvadan bahsetmiyoruz arkadaşlar..sarımsak, marul...soğan. Derse katılanlar da ya bahçesinde, balkonunda bilinçli çiçek yetiştirmek; ağaçlarına daha iyi bakmak; aldığı tarlasında doğru bilgilerle yola çıkarak tarım yapmak istek ve arzusunda. Geçen yıl katıldığım Bahçe kursunda da bütün arkadaşların eli toprağın içindeydi. Çok güzel gelişmeler bunlar. Çevremizdeki ağaçları, çalıları, çiçekleri tanıyalım. Her yıl toprağımıza yeni tohumlar, fideler ekelim. Bunlar bizim, çocuklarımızın ve onların çocuklarının geleceği. Bunlar bizim kaderimiz olacak. İşte ülkemizden çıkan değerli çınarlar, bunu anlatıyor...izleyelim.
                                                                     
                                                                                 

Evet sokağımızdaki, bahçemizdeki, parkımızdaki ağaçları-çiçekleri-çalıları tanıyarak başlayabiliriz. Onları izlersek her mevsimi farklı yaşadıklarını görebiliriz. Seversek ve korursak hem güzel bir çevrede yaşama şansını; hem de çocuklarımıza iyi bir gelecek bırakma şansını yakalamış oluruz.
                                                                                

   G Ü N L Ü K  Y E Ş İ L  T E R İ M

             Tohum nedir?

Tohumlu bitkilerin çoğalmasında rol oynayan üreme ve yayılma organı. Döllenmeden sonra olgunlaşıp, gelişmiş tohum taslağı (ovulüm) ve içerisinde meydana gelen embriyondan ibarettir. Tohumlar şekilleri, büyüklükleri ve renkleri bakımından farklı bitkilerde değişiktir. Tohumda dıştan içe doğru tohum kabuğu(testa), besi dokular (pesiperma, endosperma) ve embriyo bulunur. Testanın yüzeyi etli, sert veya kabuksu olabilir. Sert olan testanın yüzeyi düzgün ve parlak veyahut da girintili çıkıntılı veya tüylü olabilir. Dış görünüş bakımından testa üzerindeki küçük açıklık (mikropil), tohumun bulunuş durumu itibariyle farklı yerlerinde olabilir ve bu özellik tohumlar için karakteristiktir. Bazı tohumların bazı yerleri de olgunlaşma esnasında etlenir. Mikropil bölgesinde bulunan etlenmiş çıkıntıya karunkula denir

Tohumlar, besin maddelerini ihtiva eden özel bir dokunun bulunup bulunmamasına göre besi dokulu tohumlar, besi dokusuz tohumlar olarak iki kısma ayrılır. Özel bir besi dokunun bulunmadığı durumlarda tohumun çimlenmesi için gerekli olan besin maddesi embriyoda, özellikle çeneklerde toplanır (Fasulyede olduğu gibi). Besi dokulu tohumlarda genellikle küçük olan embriyo, ya besi doku içerisine gömülüdür veya bir tarafına itilmiştir.
Tohumlardaki yedek besin maddeleri nişasta, protein, yağ ve hücre çeperinde birikmiş olan selülozdan ibarettir. Besin maddesinin fazla oluşuna göre tohumlar unsu, yağsı veya sert boynuzsu özellik gösterirler.
Tohumun içerisindeki embriyonun uygun şartlar bulunca gelişerek ana bitkiye benzer bitki vermek üzere tohumdan çıkıp serbest hale geçmesi, çimlenme olarak bilinir. Tohumlar olgunlaştıktan sonra çimlenene kadar az su ihtiva ettiklerinden bu arada hayati faaliyetleri yavaş cereyan eder. Tohumun bu haline uyku hali denir. Bazen senelerce uyku halinde kalıp, çimlenme hususiyetlerini muhafaza ederler.
Tohumların yayılması bitkilerin hayatlarının devamı bakımından önemlidir. Tohumların yayılmasında rol oynayan tesirler rüzgar, su ve hayvanlardır. Rüzgarlarla dağılan bitkilerin tohumları küçük, hafif (1/200 mg) olup, uçmayı kolaylaştıran hava keseleri veya kanatlara sahiptir. Hayvanlar aracılığıyla dağılan tohumlar, hayvanlara takılıp uzaklara iletilebilmek için tüy, diken, çengel gibi organlara sahiptirler. Bazen da hayvanlar tarafından yenen tohumlar, sindirim sisteminde çimlenme hususiyetlerini kaybetmeden dışkıyla atılarak uzaklara kadar taşınabilirler. İnsanların da tarım ve ekonomik ihtiyaçlar sebebiyle tohumların yayılmasında önemli rolü vardır. Size burada hemen Ardıç Ağacını anlatmak istiyorum, aşağıda...
Tohum çimlenmesi için üç şartın birlikte bulunması gerekir. Bunlar: 1) Yeterli sıcaklık, 2) Yeterli nem, 3) Yeterli oksijendir.
 
 
 

Ardıç Ağacı nasıl çimlenir?
Ardıç ağacını, diğer ağaçlardan ayıran en önemli özelliği, tohumlarının Ardıç Kuşları tarafından yenilmesi sonucunda midesinde, kimyasal bir reaksiyon görmesi ve dışkı yoluyla toprakla buluşması ile çimlenme meydana gelebilmektedir. Sadece çimlenmesini sağlamakla kalmayıp, ağaç dikmenin imkansız olduğu yalçın kayalıklara bile dışkılarını yaparak tohumları oralara kadar taşır. Ardıç Ağacı ile Ardıç Kuşu arasındaki bu ilişki sayesinde Ardıç Ormanlarının sürekliliği sağlanabilmektedir.
         


 
Bu hafta sonu etrafınızdaki ağaçlara biraz daha farklı gözle bakmanızı, bir parkta bir ormanda yürüyüş yapmanızı, bahara merhaba demenizi öneriyorum. Ben öyle yapacağım.. 


 

G Ü N L Ü K  Y E Ş İ L  B İ T K İ

Ç A M (P İ N U S- P İ N A C E A E - Ç A M G İ L L E R)

Çam ağaçları, püsküle benzer demetler oluş­turan ve iki-üç yıl kadar yeşil kaldıktan sonra kuruyup dökülen iğne gibi ince uzun yaprak­ları ve kozalaklarıyla tanınır. Çam (Pinus) türlerini de kapsayan bitkiler, iğne yapraklılar ya da kozalaklılar denen ve çoğunluğu ağaç olan büyük bir bitki grubu içinde çamgiller adıyla bir familya oluşturur.
Çamın ve benzeri bitkilerin iğne yaprakları, genellikle ikisi ya da üçü, bazen de daha çoğu bir arada olmak üzere ağacın kısa sürgünleri­nin ucunda oluşur. Ender olmakla birlikte tek yapraklı sürgünler de görülür. Öteki kozalaklı bitkilerde olduğu gibi çamda da bitkinin üremesini kozalaklar sağlar. Aynı ağaçta hem erkek hem de dişi kozalaklar bulunur. Erkek kozalaklar dişilere göre daha küçüktür. Er­kek kozalağı oluşturan pulların her birinde ikişer çiçek tozu kesesi vardır. Dişi kozalaklar­da ise, her pulun altında ikişer tohum taslağı bulunur. İlkbaharda ya da yaz başında kese­lerden çıkan çiçek tozları rüzgârla çevreye dağılır. Dişi kozalaklar açılarak çiçek tozlarını alır. Asıl döllenme bir sonraki ilkbaharda, dişi kozalağın içinde gerçekleşir. Tohumların olgunlaşması ise iki ya da üç yıl sürer; tohumlar olgunlaşırken dişi kozalaklar da odun gibi sertleşir. Sertleşip olgunlaşan kozalakların pulları açılır ve bazı türlerde kanatlı olan tohumlar rüzgârın etkisi ile çevreye dağılır. Bazı türlerde ise kozalaklar çürüye­rek, yanarak ya da hayvanlarca açılır.
Çamların 100 kadar türü bilinmektedir. Bu türler, kuzey yarı kürenin serin bölgelerinin ve tropik kuşağın kuzey kesimlerindeki dağların yerlisi olan herdemyeşil bitkilerdir. Aslında bütün iğne yapraklılar gibi çamlar da solan yapraklarını dökerek yeni yapraklar verir. Ancak bu bitkilerin bütün yaprakları aynı anda dökülmediğinden tümüyle yapraksız kalmazlar. Çok dayanıklı bir bitki olan çam, besince fakir topraklarda, kışın şiddetli don, yazın da kuraklık görülen yörelerde bile yetişebilir.
Türkiye'deki ormanlarda en çok bulunan çam türleri kara çam (Pinus nigra), sarı çam (Pinus sylvestris), kızıl çam (Pinus brutia), Halep çamı (Pinus halepensis) ve fıstık çamı­dır (Pinus pinea). Bu türlerin hepsinin kısa sürgünleri iki yapraklıdır. Bir kara çam çeşidi olan Toros kara çamı doğu ve güneydoğu dışında hemen her bölgede, genellikle başka çam türleriyle karışık olarak bulunur. Batı Anadolu'nun dağlık bölgelerinde ise katışık­sız ormanlar oluşturur. Sacı çam özellikle Karadeniz Bölgesi'nde yaygındır. Kızıl çam ise Türkiye'de en geniş alanı kaplayan çam türüdür. Gerçek yayılma alanı Akdeniz kıyı­ları olmakla birlikte Trakya ve Karadeniz'de de kendiliğinden yetişir. Halep çamı Adana yakınında çok küçük bir alanda kızıl çamlarla karışık olarak bulunur. Fıstık çamı ise Akde­niz çevresinde, Bergama, Aydın ve Muğla'da yaygındır. Ayrıca Karadeniz kıyılarında da bulunur.
Çam ağacının değeri öncelikle, kullanışlı kerestesinden ve kâğıt yapımında kullanılan selülozun kaynağı oluşundan gelir. Kuzey Amerika'ya özgü Veymut çamının (Pinus strobus) kerestesi özellikle evlerin iç bölümle­rinde ve mobilya yapımında kullanılır. Cali­fornia kıyı şeridinin yerli bitkilerinden olan Monterey çamı (Pinus radiata) Avustralya'da ticari amaçla yetiştirilen çam türlerinin başın­da gelir. Avustralya'da iğne yapraklı ağaçların başka cins ve türleri bulunmakla birlikte, kıtanın yerlisi olan çam türü yoktur. Avrupa' nın en değerli kerestelik ağaçlarından biri olan sarı çam İskandinav ülkelerinde ve SSCB'de geniş çapta yetiştirilir. Bu türün kerestesi inşaat işlerinde kullanılır ve tele­fon direği yapılır. Ayrıca tren yollarının ah­şap bölümlerinde de bu çamın kerestesi kulla­nılır.
Çam ağaçlarının kabuklarından sızan reçi­ne, çamın mantar hastalıklarından ve zararlı böceklerin saldırısından korunmak için üretti­ği, antiseptik etkili bir savunma aracıdır. Reçineden boya ve vernik gibi yararlı ürünler elde edilir. Avrupa'da üretilen reçine ve terebentinin büyük bir bölümü uzun ve sert yaprakları, üç-dört tanesi bir arada ve her biri 15 cm kadar uzunlukta kozalakları olan sahil çamından (Pinus pinaster) çıkarılır. Ağacın kabuklarında açılan kesiklerden reçine yavaş yavaş sızar. Daha sonra kabuklar şeritler halinde kesilip çıkarılır; çıplak kalan yerlerin altına özel çömlekler bağlanarak ağaçtan sı­zan reçine toplanır.
Bazı çamların iri ve tatlı tohumları hayvan­lar tarafından yenirken çevreye dağılırlar; böylece bitkinin üremesi sağlanır. Bu türlerin tohumları insanlarca da toplanıp kullanılır. Örneğin Akdeniz çevresine özgü fıstık çamı­nın tohumları "çam fıstığı" adıyla bildiğimiz ve yemeklerde, tatlılarda kullandığımız yağlı to­humlardır.
Gerçek çamlar dışında, aynı familyalarda yer alan bazı iğne yapraklılara da Japon çamı, Japon şemsiye çamı gibi adlar verilir.

Pinus sylvestris - Sarıçam



Pinus brutia - Kızılçam, Pinus canariensis - Kanarya Adaları çamı,Pinus cembra - İsviçre fıstıkçamı,Pinus halepensis - Halep Çamı,Pinus heldreichii - Bosna çamı,Pinus mugo - Dağ çamı,Pinus nigra - Karaçam,Pinus peuce - Rumeli Weymut çamı,Pinus pinaster - Sahil çamı,Pinus pinea - Fıstık çamı,Pinus sylvestris - Sarıçam


Pinus nigra görselleri

 



 
 
 
 
                                     
 
     
 
 
 

Pinus pinea görselleri





 
 
 
 
Bu haftasonu etrafa bakalım kaç tane karaçam kaç tane fıstık çamı görebileceğiz?
İyi tatiller
 
 



 
 
 







Hiç yorum yok: