Sevgili Muazzez İlmiye Çığ ile sevgili Hayrettin Karaca, televizyonda yaptıkları bir konuşmada şöyle diyorlardı:'' artık insanlar sokaklarındaki ağacı tanımak, öğrenmek istiyorlar'' bir diğeri ise bunu yürekten destekleyerek ''bu büyük bir başlangıç'' diyordu. Başka bir programda ise,''Tüketen Tüketimi'' anlatıyordu. Türkiye'nin yüzyıllık çınarları, yaşadıkları deneyimlerden ve engin bilgilerinden yararlanarak kaynakların sınırlı olduğunu, ileriyi düşünerek 10-20 yıl sonrasına bakarak gençlerin yaşaması gereğini, hayat alışkanlıklarını bu yönde oluşturmaları gereğini, anlatıyordu.
Hayrettin Karaca Tema Vakfını kurarken toprağın değerini biliyordu; kaybedilmemesi gerektiğine
toplumu inandırmak istiyordu. Elinde filmler Türkiye'i ve dünyayı dolaşıyor, ülkemizdeki erozyona dikkat çekmeye davet ediyordu insanları. Hollanda'da dinledim ilk kendisini, 2 saatlik uzun bir sunumdu. Lisedeyken Doğal Hayatı Koruma Derneğine üye olmuş, ülkemdeki gelişmeleri elimden geldiğince takip ediyordum. Aradan yıllar geçmiş üniversite bitmiş Rotterdam'da çalışıyordum. ''Hayrettin Karaca geliyor!'' denince hemen atladım gittim; dinledim; üzüldüm hatta kahroldum; pek çok kişiye anlattım; çocuğuma anlattım. Hayatım boyunca da toprağa ve onu tutan yeşile saygılı oldum. Bazen bu da yetmiyor; tehlikenin kapımızda olduğunu anlatmak; başkaları tarafından önemsenmesini sağlamak; gücüm yettiği kadar ekmek; biçmek ve kendimi geliştirmeye çalışıyorum.
Çocuğumun nasıl bir geleceği olacağını, onun çocuğunun nasıl bir geleceği olacağını şöyle gözlerimi kapatıp düşünüyorum. Nasıl bir tablo mu? Hiç iç açıcı değil bu tablo..Hızla açılan yollar, bilinçsizce dikilen binalar, hiç bir ön çalışması yapılmadan inşa edilen köprüler geçitler hızla toprak kaybına sebebiyet veriyor. Kalkıp 1000-2000 yıllık ağaçları huzur içinde ormanlarında yaşarken gördükten sonra ülkeme dönüp hızla tüketilen doğal kaynakların nasıl yerine geri konulabileceğini düşünüyorum. Çözüm bence eğitim eğitim eğitim. Sevgili Muazzez İlmiye Çığ ve Sevgili Hayrettin Karaca gibi, Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi kurucusu Sevgili Nihat Gökyiğit gibi, soyları gibi yiğitçe davranabilen Hocalara ihtiyacımız var, onların asırlık tecrübelerine ihtiyacımız var. Bizlere örnek oluyorlar; yol gösteriyorlar. Keşke yeni nesil iş adamlarımız da konunun önemini kavrayabilse, yeşile, toprağa gereken değerini katabilse; şuanda tarım yapayım ürün satayım organik falan.. köşeyi döneyim şeklindeler..benim algım bu. Umarım yanılırım. Bir şarap bağı kurar kendi markamı yaparım; zeytin yetiştirir satarım. Elbette bölgeye iş gücü olarak, büyük katkı sağlıyor bu projeler ancak topyekûn bir gelişme halen söz konusu değil. Yıllar yılı vatandaş olarak, vergi katkısı sağladığımız büyük GAP projesi nereyi suluyor? Nasıl bir tarımsal kalkınma sağladı? Ben bilmiyorum;bilen varsa açıklasın..yıllar yılı GAP'ı bekledik. Kaliteli ucuz ürün gelecek sandık bol bol şehre insan geldi bi dolu nüfus bi dolu vergisiz kazanç kapısı açıldı. Bu verimli araziler gözlerimiz önünde kanla sulandı bir tek..
Dün bahçıvanlık sınıfında geçen konuşmalar bana moral verdi. Herkes evinin köyünün bulunduğu bölgelerde geçmiş yıllara göre daha aydın bir kesimin, tarım ve hayvancılıkla uğraştığını, her yaptıklarını bilimsel, programlı yaptıklarını anlattı. Sınıf arkadaşlarımın, kimi Karadeniz bölgesinden, kimi Trakya'dan kimi güneyden örnekler verdi. Demek artık tersine göçün başladığının sinyalleri, hafif sönük de olsa gelmeye başlıyor. Bilinçli tarım ve hayvancılık hem verimi artıracak, hem fiyatları düşürecek hem de sağlıklı gıdalar yemeğe başlayacağız demek olur ki süper bir şey. Geçen kış soğanın kilosuna 3TL vermek; Çin sarımsağı yemek yine bu yaz İspanyol marulu kemirmek inanın çok üzdü beni. Hiç olmazsa soğan,sarımsak, marul...tropikal bir meyvadan bahsetmiyoruz arkadaşlar..sarımsak, marul...soğan. Derse katılanlar da ya bahçesinde, balkonunda bilinçli çiçek yetiştirmek; ağaçlarına daha iyi bakmak; aldığı tarlasında doğru bilgilerle yola çıkarak tarım yapmak istek ve arzusunda. Geçen yıl katıldığım Bahçe kursunda da bütün arkadaşların eli toprağın içindeydi. Çok güzel gelişmeler bunlar. Çevremizdeki ağaçları, çalıları, çiçekleri tanıyalım. Her yıl toprağımıza yeni tohumlar, fideler ekelim. Bunlar bizim, çocuklarımızın ve onların çocuklarının geleceği. Bunlar bizim kaderimiz olacak. İşte ülkemizden çıkan değerli çınarlar, bunu anlatıyor...izleyelim.
Evet sokağımızdaki, bahçemizdeki, parkımızdaki ağaçları-çiçekleri-çalıları tanıyarak başlayabiliriz. Onları izlersek her mevsimi farklı yaşadıklarını görebiliriz. Seversek ve korursak hem güzel bir çevrede yaşama şansını; hem de çocuklarımıza iyi bir gelecek bırakma şansını yakalamış oluruz.
G Ü N L Ü K Y E Ş İ L T E R İ M
Tohum nedir?
Tohumlu bitkilerin
çoğalmasında rol oynayan üreme ve yayılma
organı. Döllenmeden sonra olgunlaşıp, gelişmiş tohum taslağı (ovulüm) ve
içerisinde meydana gelen embriyondan ibarettir. Tohumlar şekilleri,
büyüklükleri ve renkleri bakımından farklı bitkilerde değişiktir. Tohumda
dıştan içe doğru tohum kabuğu(testa), besi dokular (pesiperma, endosperma) ve embriyo bulunur. Testanın yüzeyi etli,
sert veya kabuksu olabilir. Sert olan testanın yüzeyi düzgün ve parlak veyahut
da girintili çıkıntılı veya tüylü olabilir. Dış görünüş bakımından testa
üzerindeki küçük açıklık (mikropil), tohumun bulunuş durumu itibariyle farklı
yerlerinde olabilir ve bu özellik tohumlar için karakteristiktir. Bazı
tohumların bazı yerleri de olgunlaşma esnasında etlenir. Mikropil bölgesinde
bulunan etlenmiş çıkıntıya karunkula denir
Tohumlar, besin maddelerini
ihtiva eden özel bir dokunun bulunup bulunmamasına göre besi dokulu tohumlar,
besi dokusuz tohumlar olarak iki kısma ayrılır. Özel bir besi dokunun
bulunmadığı durumlarda tohumun çimlenmesi için gerekli olan besin maddesi
embriyoda, özellikle çeneklerde toplanır (Fasulyede olduğu gibi). Besi dokulu
tohumlarda genellikle küçük olan embriyo, ya besi doku içerisine gömülüdür veya
bir tarafına itilmiştir.
Tohumlardaki yedek besin
maddeleri nişasta, protein, yağ ve hücre
çeperinde birikmiş olan selülozdan ibarettir. Besin maddesinin fazla oluşuna
göre tohumlar unsu, yağsı veya sert boynuzsu özellik gösterirler.
Tohumun içerisindeki
embriyonun uygun şartlar bulunca gelişerek ana bitkiye benzer bitki vermek
üzere tohumdan çıkıp serbest hale geçmesi, çimlenme olarak bilinir. Tohumlar
olgunlaştıktan sonra çimlenene kadar az su ihtiva ettiklerinden bu arada hayati
faaliyetleri yavaş cereyan eder. Tohumun bu haline uyku hali denir. Bazen senelerce uyku halinde
kalıp, çimlenme hususiyetlerini muhafaza
ederler.
Tohumların yayılması
bitkilerin hayatlarının devamı bakımından önemlidir. Tohumların yayılmasında
rol oynayan tesirler rüzgar, su ve hayvanlardır. Rüzgarlarla dağılan bitkilerin
tohumları küçük, hafif (1/200 mg) olup, uçmayı kolaylaştıran hava keseleri veya kanatlara sahiptir.
Hayvanlar aracılığıyla dağılan tohumlar, hayvanlara takılıp uzaklara
iletilebilmek için tüy, diken, çengel gibi organlara sahiptirler. Bazen da
hayvanlar tarafından yenen tohumlar, sindirim sisteminde çimlenme hususiyetlerini kaybetmeden dışkıyla atılarak uzaklara
kadar taşınabilirler. İnsanların da tarım
ve ekonomik ihtiyaçlar sebebiyle tohumların yayılmasında önemli rolü vardır. Size burada hemen Ardıç Ağacını anlatmak istiyorum, aşağıda...
Tohum çimlenmesi için üç
şartın birlikte bulunması gerekir. Bunlar: 1) Yeterli sıcaklık, 2) Yeterli nem,
3) Yeterli oksijendir.
Ardıç ağacını, diğer ağaçlardan ayıran en önemli özelliği, tohumlarının Ardıç Kuşları tarafından yenilmesi sonucunda midesinde, kimyasal bir reaksiyon görmesi ve dışkı yoluyla toprakla buluşması ile çimlenme meydana gelebilmektedir. Sadece çimlenmesini sağlamakla kalmayıp, ağaç dikmenin imkansız olduğu yalçın kayalıklara bile dışkılarını yaparak tohumları oralara kadar taşır. Ardıç Ağacı ile Ardıç Kuşu arasındaki bu ilişki sayesinde Ardıç Ormanlarının sürekliliği sağlanabilmektedir.
Bu hafta sonu etrafınızdaki ağaçlara biraz daha farklı gözle bakmanızı, bir parkta bir ormanda yürüyüş yapmanızı, bahara merhaba demenizi öneriyorum. Ben öyle yapacağım..
G Ü N L Ü K Y E Ş İ L B İ T K İ
Ç A M (P İ N U S- P İ N A C E A E - Ç A M G İ L L E R)
Çam ağaçları, püsküle benzer demetler oluşturan ve iki-üç yıl kadar yeşil
kaldıktan sonra kuruyup dökülen iğne gibi ince uzun yaprakları ve
kozalaklarıyla tanınır. Çam (Pinus) türlerini de kapsayan bitkiler,
iğne yapraklılar ya da kozalaklılar denen ve çoğunluğu ağaç olan büyük bir bitki
grubu içinde çamgiller adıyla bir familya oluşturur.
Çamın ve benzeri bitkilerin iğne yaprakları, genellikle ikisi ya da üçü, bazen de daha çoğu bir arada olmak üzere ağacın kısa sürgünlerinin ucunda oluşur. Ender olmakla birlikte tek yapraklı sürgünler de görülür. Öteki kozalaklı bitkilerde olduğu gibi çamda da bitkinin üremesini kozalaklar sağlar. Aynı ağaçta hem erkek hem de dişi kozalaklar bulunur. Erkek kozalaklar dişilere göre daha küçüktür. Erkek kozalağı oluşturan pulların her birinde ikişer çiçek tozu kesesi vardır. Dişi kozalaklarda ise, her pulun altında ikişer tohum taslağı bulunur. İlkbaharda ya da yaz başında keselerden çıkan çiçek tozları rüzgârla çevreye dağılır. Dişi kozalaklar açılarak çiçek tozlarını alır. Asıl döllenme bir sonraki ilkbaharda, dişi kozalağın içinde gerçekleşir. Tohumların olgunlaşması ise iki ya da üç yıl sürer; tohumlar olgunlaşırken dişi kozalaklar da odun gibi sertleşir. Sertleşip olgunlaşan kozalakların pulları açılır ve bazı türlerde kanatlı olan tohumlar rüzgârın etkisi ile çevreye dağılır. Bazı türlerde ise kozalaklar çürüyerek, yanarak ya da hayvanlarca açılır.
Çamların 100 kadar türü bilinmektedir. Bu türler, kuzey yarı kürenin serin bölgelerinin ve tropik kuşağın kuzey kesimlerindeki dağların yerlisi olan herdemyeşil bitkilerdir. Aslında bütün iğne yapraklılar gibi çamlar da solan yapraklarını dökerek yeni yapraklar verir. Ancak bu bitkilerin bütün yaprakları aynı anda dökülmediğinden tümüyle yapraksız kalmazlar. Çok dayanıklı bir bitki olan çam, besince fakir topraklarda, kışın şiddetli don, yazın da kuraklık görülen yörelerde bile yetişebilir.
Türkiye'deki ormanlarda en çok bulunan çam türleri kara çam (Pinus nigra), sarı çam (Pinus sylvestris), kızıl çam (Pinus brutia), Halep çamı (Pinus halepensis) ve fıstık çamıdır (Pinus pinea). Bu türlerin hepsinin kısa sürgünleri iki yapraklıdır. Bir kara çam çeşidi olan Toros kara çamı doğu ve güneydoğu dışında hemen her bölgede, genellikle başka çam türleriyle karışık olarak bulunur. Batı Anadolu'nun dağlık bölgelerinde ise katışıksız ormanlar oluşturur. Sacı çam özellikle Karadeniz Bölgesi'nde yaygındır. Kızıl çam ise Türkiye'de en geniş alanı kaplayan çam türüdür. Gerçek yayılma alanı Akdeniz kıyıları olmakla birlikte Trakya ve Karadeniz'de de kendiliğinden yetişir. Halep çamı Adana yakınında çok küçük bir alanda kızıl çamlarla karışık olarak bulunur. Fıstık çamı ise Akdeniz çevresinde, Bergama, Aydın ve Muğla'da yaygındır. Ayrıca Karadeniz kıyılarında da bulunur.
Çam ağacının değeri öncelikle, kullanışlı kerestesinden ve kâğıt yapımında kullanılan selülozun kaynağı oluşundan gelir. Kuzey Amerika'ya özgü Veymut çamının (Pinus strobus) kerestesi özellikle evlerin iç bölümlerinde ve mobilya yapımında kullanılır. California kıyı şeridinin yerli bitkilerinden olan Monterey çamı (Pinus radiata) Avustralya'da ticari amaçla yetiştirilen çam türlerinin başında gelir. Avustralya'da iğne yapraklı ağaçların başka cins ve türleri bulunmakla birlikte, kıtanın yerlisi olan çam türü yoktur. Avrupa' nın en değerli kerestelik ağaçlarından biri olan sarı çam İskandinav ülkelerinde ve SSCB'de geniş çapta yetiştirilir. Bu türün kerestesi inşaat işlerinde kullanılır ve telefon direği yapılır. Ayrıca tren yollarının ahşap bölümlerinde de bu çamın kerestesi kullanılır.
Çam ağaçlarının kabuklarından sızan reçine, çamın mantar hastalıklarından ve zararlı böceklerin saldırısından korunmak için ürettiği, antiseptik etkili bir savunma aracıdır. Reçineden boya ve vernik gibi yararlı ürünler elde edilir. Avrupa'da üretilen reçine ve terebentinin büyük bir bölümü uzun ve sert yaprakları, üç-dört tanesi bir arada ve her biri 15 cm kadar uzunlukta kozalakları olan sahil çamından (Pinus pinaster) çıkarılır. Ağacın kabuklarında açılan kesiklerden reçine yavaş yavaş sızar. Daha sonra kabuklar şeritler halinde kesilip çıkarılır; çıplak kalan yerlerin altına özel çömlekler bağlanarak ağaçtan sızan reçine toplanır.
Bazı çamların iri ve tatlı tohumları hayvanlar tarafından yenirken çevreye dağılırlar; böylece bitkinin üremesi sağlanır. Bu türlerin tohumları insanlarca da toplanıp kullanılır. Örneğin Akdeniz çevresine özgü fıstık çamının tohumları "çam fıstığı" adıyla bildiğimiz ve yemeklerde, tatlılarda kullandığımız yağlı tohumlardır.
Gerçek çamlar dışında, aynı familyalarda yer alan bazı iğne yapraklılara da Japon çamı, Japon şemsiye çamı gibi adlar verilir.
Pinus sylvestris - Sarıçam
Çamın ve benzeri bitkilerin iğne yaprakları, genellikle ikisi ya da üçü, bazen de daha çoğu bir arada olmak üzere ağacın kısa sürgünlerinin ucunda oluşur. Ender olmakla birlikte tek yapraklı sürgünler de görülür. Öteki kozalaklı bitkilerde olduğu gibi çamda da bitkinin üremesini kozalaklar sağlar. Aynı ağaçta hem erkek hem de dişi kozalaklar bulunur. Erkek kozalaklar dişilere göre daha küçüktür. Erkek kozalağı oluşturan pulların her birinde ikişer çiçek tozu kesesi vardır. Dişi kozalaklarda ise, her pulun altında ikişer tohum taslağı bulunur. İlkbaharda ya da yaz başında keselerden çıkan çiçek tozları rüzgârla çevreye dağılır. Dişi kozalaklar açılarak çiçek tozlarını alır. Asıl döllenme bir sonraki ilkbaharda, dişi kozalağın içinde gerçekleşir. Tohumların olgunlaşması ise iki ya da üç yıl sürer; tohumlar olgunlaşırken dişi kozalaklar da odun gibi sertleşir. Sertleşip olgunlaşan kozalakların pulları açılır ve bazı türlerde kanatlı olan tohumlar rüzgârın etkisi ile çevreye dağılır. Bazı türlerde ise kozalaklar çürüyerek, yanarak ya da hayvanlarca açılır.
Çamların 100 kadar türü bilinmektedir. Bu türler, kuzey yarı kürenin serin bölgelerinin ve tropik kuşağın kuzey kesimlerindeki dağların yerlisi olan herdemyeşil bitkilerdir. Aslında bütün iğne yapraklılar gibi çamlar da solan yapraklarını dökerek yeni yapraklar verir. Ancak bu bitkilerin bütün yaprakları aynı anda dökülmediğinden tümüyle yapraksız kalmazlar. Çok dayanıklı bir bitki olan çam, besince fakir topraklarda, kışın şiddetli don, yazın da kuraklık görülen yörelerde bile yetişebilir.
Türkiye'deki ormanlarda en çok bulunan çam türleri kara çam (Pinus nigra), sarı çam (Pinus sylvestris), kızıl çam (Pinus brutia), Halep çamı (Pinus halepensis) ve fıstık çamıdır (Pinus pinea). Bu türlerin hepsinin kısa sürgünleri iki yapraklıdır. Bir kara çam çeşidi olan Toros kara çamı doğu ve güneydoğu dışında hemen her bölgede, genellikle başka çam türleriyle karışık olarak bulunur. Batı Anadolu'nun dağlık bölgelerinde ise katışıksız ormanlar oluşturur. Sacı çam özellikle Karadeniz Bölgesi'nde yaygındır. Kızıl çam ise Türkiye'de en geniş alanı kaplayan çam türüdür. Gerçek yayılma alanı Akdeniz kıyıları olmakla birlikte Trakya ve Karadeniz'de de kendiliğinden yetişir. Halep çamı Adana yakınında çok küçük bir alanda kızıl çamlarla karışık olarak bulunur. Fıstık çamı ise Akdeniz çevresinde, Bergama, Aydın ve Muğla'da yaygındır. Ayrıca Karadeniz kıyılarında da bulunur.
Çam ağacının değeri öncelikle, kullanışlı kerestesinden ve kâğıt yapımında kullanılan selülozun kaynağı oluşundan gelir. Kuzey Amerika'ya özgü Veymut çamının (Pinus strobus) kerestesi özellikle evlerin iç bölümlerinde ve mobilya yapımında kullanılır. California kıyı şeridinin yerli bitkilerinden olan Monterey çamı (Pinus radiata) Avustralya'da ticari amaçla yetiştirilen çam türlerinin başında gelir. Avustralya'da iğne yapraklı ağaçların başka cins ve türleri bulunmakla birlikte, kıtanın yerlisi olan çam türü yoktur. Avrupa' nın en değerli kerestelik ağaçlarından biri olan sarı çam İskandinav ülkelerinde ve SSCB'de geniş çapta yetiştirilir. Bu türün kerestesi inşaat işlerinde kullanılır ve telefon direği yapılır. Ayrıca tren yollarının ahşap bölümlerinde de bu çamın kerestesi kullanılır.
Çam ağaçlarının kabuklarından sızan reçine, çamın mantar hastalıklarından ve zararlı böceklerin saldırısından korunmak için ürettiği, antiseptik etkili bir savunma aracıdır. Reçineden boya ve vernik gibi yararlı ürünler elde edilir. Avrupa'da üretilen reçine ve terebentinin büyük bir bölümü uzun ve sert yaprakları, üç-dört tanesi bir arada ve her biri 15 cm kadar uzunlukta kozalakları olan sahil çamından (Pinus pinaster) çıkarılır. Ağacın kabuklarında açılan kesiklerden reçine yavaş yavaş sızar. Daha sonra kabuklar şeritler halinde kesilip çıkarılır; çıplak kalan yerlerin altına özel çömlekler bağlanarak ağaçtan sızan reçine toplanır.
Bazı çamların iri ve tatlı tohumları hayvanlar tarafından yenirken çevreye dağılırlar; böylece bitkinin üremesi sağlanır. Bu türlerin tohumları insanlarca da toplanıp kullanılır. Örneğin Akdeniz çevresine özgü fıstık çamının tohumları "çam fıstığı" adıyla bildiğimiz ve yemeklerde, tatlılarda kullandığımız yağlı tohumlardır.
Gerçek çamlar dışında, aynı familyalarda yer alan bazı iğne yapraklılara da Japon çamı, Japon şemsiye çamı gibi adlar verilir.
Pinus sylvestris - Sarıçam
Pinus brutia - Kızılçam, Pinus canariensis - Kanarya Adaları çamı,Pinus cembra - İsviçre fıstıkçamı,Pinus halepensis - Halep Çamı,Pinus heldreichii - Bosna çamı,Pinus mugo - Dağ çamı,Pinus nigra - Karaçam,Pinus peuce - Rumeli Weymut çamı,Pinus pinaster - Sahil çamı,Pinus pinea - Fıstık çamı,Pinus sylvestris - Sarıçam
Pinus nigra görselleri
Pinus pinea görselleri
Bu haftasonu etrafa bakalım kaç tane karaçam kaç tane fıstık çamı görebileceğiz?
İyi tatiller
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder